Sayfa Gezinme

Son makaleler:

latest

YAYIN AKIŞI:

Tümünü Görüntüle

İlk Günden Game Pass'e Gelen Atomic Heart Benzeri 10 Oyun

Oynanışından ziyade politik yönüyle gündemden düşmek bilmeyen ve farklı tarzıyla dikkat çeken Atomic Heart'ın ardından yabancı hissettir...

...

Oynanışından ziyade politik yönüyle gündemden düşmek bilmeyen ve farklı tarzıyla dikkat çeken Atomic Heart'ın ardından yabancı hissettirmeyecek oyunları derledik.

Son zamanlarda oynanışından ziyade, Rusya ve Ukrayna arasındaki politik çatışmayla gündeme gelen Atomic Heart, duyurulduğu günden beri beklenen ve çıkan her oynanış videosunda heyecanı daha da körükleyen bir oyun oldu. Çıkar çıkmaz özellikle de bizim gibi ülkelerdeki oyuncular için büyük nimet olan Game Pass’e gelecek olması da oyuna karşı ilgili olmayanların da dikkatini çekmesini sağladı.

Oynayanların bir kısmı Atomic Heart’ı beğendi, bir kısmı beğenmedi, bir diğer kısmı da oynanışı sevse de politik konular yüzünden sevmiyorum dedi ve boykotladı. Bunca çatışmanın arasında inceleme almaya devam eden oyun, uzaktan baktığınızda türünün tek örneğiymiş gibi görünebiliyor. Fakat oyun dünyasında örnek aldığı ve bu oyuna karşı ilgili olanların kesinlikle göz atması gereken bir ton oyun daha var.

Örneğin Atomic Heart’ın bir numaralı ilham kaynağı: Bioshock serisi

Bioshock serisinden İlham alındığını, özellikle de ilk oyundaki deniz fenerinden Rapture şehrine giriş sahnesinin benzerinin yapılmasından anlayabiliriz. Benzerlikler elbette bununla sınırlı değil.

Bioshock hakkında konuşacak olursak, arkasında derin bir hikâye barındıran ve oyun mekanikleri bakımından Atomic Heart ile fazlaca benzer yanı bulunan bir seri. İndirim döneminde tüm serinin üçlü remastered paketini uygun bir fiyata alabilirsiniz.

Tıpkı Atomic Heart’ta olduğu gibi hem silahlar hem de farklı güçler sizleri karşılayacak. Çevre bakımından yine distopik bir dünya sunan serinin son oyununda, ortamlar daha canlı olsa da bu, karanlık hikâyenin sürükleyiciliğini etkilemiyor. 

Serinin üç oyununu oynadıktan sonra zaten belli bir doygunluğa ulaşıyorsunuz fakat Infinite’ten silinenlere baktığınızda, son oyun gözünüzde bir nebze düşebilir. Oyun kötüleştiğinden değil; çıta çok daha yüksekte olabileceğinden. Yine Infinite’i oynarken sık sık Atomic Heart’ı hatırlayacağınızdan da şüpheniz olmasın.

Bioshock kadar olmasa da Dishonored serisi de Atomic Heart ile benzer yönleri paylaşıyor.

Dishonored serisinde de Atomic Heart’ta olduğu gibi planları ister istemez bozan ve yine ister istemez işleri yoluna koymakla sorumlu olan kişi oluyorsunuz. Yine kurmaca bir evrende geçen bu seride fazlaca süper gücünüz(?) oluyor. Bunları kullanarak temelde usta bir suikastçı olabiliyorsunuz.

Serinin kendine has bir özelliği de var. Siz o anki bölümde var olan tüm düşmanları, hatta bazı zararsız insanları bile öldürdüğünüzde hikâye devam ediyor, öldürmeseniz de devam ediyor. Fakat bu aksiyonlarınız, oyunun sonunu etkiliyor.

Son oyun hariç. O oyunda istediğinizi yapabilirsiniz. Oyunun sonuna geldiğinizde istediğiniz kararı verebiliyorsunuz. Fakat bu biraz da karakterden ötürü böyle. Zira ilk oyunda bir kraliyet koruyucusunu, ikinci oyunda tahtından edilen bir imparatoriçeyi (veya yine kraliyet koruyucusunu), en son oyunda da bir kiralık katili canlandırıyorsunuz. Her karakterin de kendine has bir hikâyesi, farklı güçleri ve oynayış şekli bulunuyor.

Deus Ex serisi de size Atomic Heart’a bir nebze benzer, distopik bir dünya deneyimi sunacaktır.

Daha modern bir deneyim olması açısından serinin Mankind Divided oyununu örnek verelim. Oynanışı Atomic Heart’tan ziyade Dishonored veya Bioshock’a yakın diyebiliriz. Her ne kadar gördüğünüz her NPC size düşman olmasa da çoğu alanda size o yalnızlık hissini veriyor.

Bunun dışında Atomic Heart’ta olduğu gibi yine hesaba katılmayan fakat işleri sekteye uğratan karakter siz oluyorsunuz. Bu durumda hem dışarıda gerçekleşen olayları çözmeye çalışıyorsunuz hem de kendi kafanızdaki soru işaretlerine cevaplar bulmaya çalışıyorsunuz. Silahlarınızın yanında teknolojik vücut bölgelerinizden elde ettiğiniz özel güçler de bulunuyor. Bunları kullanması da epey keyifli.

Hikâye yönüyle olmasa da mekanikleriyle Atomic Heart’a benzeyen Deathloop:

Deathloop’ta sürekli bir zaman döngüsü içinde oluyoruz ve hikâye yönüyle iki oyun birbirinden oldukça uzaklaşıyor. Fakat Atomic Heart’ın özel güçlerini beğenen kişiler için Deathloop’un zevkli bir deneyim olacağı şüphesiz.

Oyunda, Dishonored’da olduğu gibi özel güçleriniz ve bunların yanında silahlarınız yer alıyor. Güçlerinizi oynayış stilinize göre özelleştirebiliyor, geliştirebiliyorsunuz.

Wolfenstein serisi hikâye yönüyle size Atomic Heart’ı anımsatacaktır.

Fakat burada Sovyetler Birliği değil, Nazi Almanyasının distopik bir geleceğinde kendimizi buluyoruz. Kaleler, iç karartan mekan ve düşman tasarımları, bir an olsun geri adım atmayan vahşetli yönü ve daha birçok özelliğiyle Wolfenstein, Atomic Heart sevenlerin deneyimlemesi gereken bir yapım.

Özel güçlerden ziyade silahların ön planda olduğu bu serinin modern oyunlarını, Game Pass üzerinden oynayabilirsiniz. Karakterimiz agresif olsa da Atomic Heart’taki gibi itici değil, özel güçlerimiz olmasa da onları aratmayan çatışma mekanikleri var ve bunların yanında daha birçok artıyı da içinde barındırıyor Wolfenstein serisi.

Alternatif bir zaman dilimi dendiğinde Cyberpunk 2077’yi dahil etmemek olmaz.

Cyberpunk 2077, temelinde bir açık dünya rol yapma oyunu olduğundan Atomic Heart’a göre daha fazla oyun içeriğine sahip. Bunun yanında iki oyun arasında kaçınılmaz olarak benzerlikler bulunuyor. Çünkü iki oyunda da gelişen teknolojinin kötü bir distopyaya yönlendirildiği bir hikâye bizleri karşılıyor.

Fakat Cyberpunk’ta daha özgür oluyorsunuz. Bu sebeple Atomic Heart’ın ardından dalabileceğiniz, kendi tarzınıza göre hareket edip sınırları sizin belirlediğiniz bir deneyim olarak görebilirsiniz Cyberpunk 2077’yi. Zira oyuna herkes aynı noktada başlasa da karakter gelişiminin çeşitliliğinden dolayı oyunun ortalarına ve sonlarına doğru kendilerini çok farklı yerlerde buluyorlar.

Sırada modern DOOM oyunları yer alıyor.

Elbette oyun başlar başlamaz hikâyeyi kenara bırakan DOOM’u alıp senaryosu bakımından Atomic Heart ile kıyaslamak yanlış olur. Fakat boss savaşları ve dövüş mekanikleri bakımından bu ikiliyi aynı kefeye koyabiliyoruz.

Eğer Atomic Heart oynadıysanız ve aksiyon kısmı sizi içine çekmiş, fakat yavaş kalmışsa bunun çok daha zengin, hareketli ve devamlı olanını DOOM oyunlarında bulabilirsiniz.

Observer: System Redux, fütüristik ve distopik bir geleceği, korku/gerilim oyunu olarak harmanlıyor.

Distopik geleceğin belki de en karanlık yönüyle sizi buluşturan Observer, ortalığı kırıp geçtiğiniz bir oyundan ziyade sizi araştırmaya ve değerlendirmeye itiyor. Çünkü bu oyunda, Atomic Heart’taki gibi hiçbir şeyden (cidden hiçbir şeyden) memnun olmayan ve askeri kariyerinin de getirisiyle ortalığı ilk fırsatta toza dumana çeviren bir karakteri canlandırmıyorsunuz.

Onun yerine bir dedektifi canlandırarak olayları çözmeye çalışıyorsunuz. Oyun boyunca olayların içinden farklı olaylar çıkıyor ve hikâye dallanıyor. Akıntısına kendinizi bırakırken beyin fırtınası yapacağınız, fakat bu süreçte sizi boş uğraşlarla yormayacak bir yapım. Gizlilik kısımları kişiden kişiye değişecektir elbette.

Sırada çoğu kişinin görüp bakmadan geçtiği We Happy Few var.

We Happy Few’de de aslında ortadan kalkması gerekirken planları bozan kişi rolündesiniz. Temelde sansürün zirve yaptığı ve tarihin devletin lehine olacak şekilde yansıtıldığı gazete manşetlerine onay vererek başladığınız rolünüz, hikâyenin çözülmesiyle daha da önemli yerlere geliyor. Bu süreçte hem kim olduğunuzu öğreniyorsunuz hem de ana oyunun hikâyesi kendini gösteriyor.

Cehalet mutluluktur düşüncesinin hâkim olduğu ve adeta motto hâline geldiği bir dünyada başladığınız yolculuğunuz, oyun ilerledikçe dallanıp budaklanıyor. Atomic Heart oynadıktan sonra hikâye bakımından pek de yabancı gelmeyecektir.

Ve son olarak özgün tarzıyla dikkatleri üzerine çeken Ghostwire: Tokyo

Hayatımızı kurtarmasına karşın başlarda anlaşamadığımız, bize hem yol gösteren hem de süper güç sağlayan KK -o KK değil- dünya dışı varlıklarla savaşmamızda bize yardımcı oluyor. Bu bağlamda Atomic Heart’ın Charles’ına oldukça benziyor diyebiliriz. Hikâye akışında da ikili arasındaki bağın kuvvetlendiğini görebiliyoruz.

Atomic Heart’ın ardından bazı yönleriyle benzer olan fakat kendine özgü oynanış mekanikleriyle çizgisini belli eden Ghostwire: Tokyo’ya göz atabilirsiniz. Düşman çeşitliliği ve dövüş mekanikleri o kadar çeşitli olmasa da Atomic Heart’ın üzerine canlı bir deneyim olarak görebilirsiniz.

Bunlar dışında farklı önerileriniz varsa yorum kısmında paylaşabilirsiniz.


Hiç yorum yok

Fikirlerinizi bizimle yorumlarda paylaşabilirsiniz.