Yoksulluk ve düşük sosyoekonomik statü (SES), bireylerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli faktörlerden biri. Peki bunun yanı ...
Yoksulluk ve düşük sosyoekonomik statü (SES), bireylerin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli faktörlerden biri. Peki bunun yanı sıra hayatın zorlu şartları, onları acıya karşı daha mı duyarsız hâle getiriyor?
Düşük SES'li bireyler, daha fazla stresle başa çıkmak zorunda kalırken fiziksel ve psikolojik sağlıkları da genellikle daha kötü durumda olabiliyor.
Acı algısı; bireyin yaşadığı stres, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik durumlarla doğrudan ilişkili olduğunu düşünürsek bu bağlamda, düşük SES'li bireylerin acıyı daha yoğun yaşayabilecekleri de bir olasılık.Science Direct’te yayımlanan bir araştırma, tam bu noktaya parmak basıyor.
Makale, çeşitli araştırma bulgularına dayanarak, düşük SES'li kişilerin acıya karşı duyarlılıklarının aslında yüksek olduğunu gösteriyor. Yüksek ve düşük gelirli mesleklerle eşleştirilen katılımcılar, kâğıt kesiği gibi nispeten daha az acıtan durumlardan daha fazlasına kadar farklı acı aralıklarında değerlendirildi.
Yapılan çalışmalar, yoksulluğun ve düşük SES'in, bireylerin acıyı daha derinden hissetmelerine neden olabileceğini ortaya koyuyor. Örneğin, kronik stres ve sürekli maddi zorluklar, bireylerin sinir sistemlerini etkileyerek acıya karşı duyarlılıklarını artırabiliyor.Toplumsal algılar ve ön yargılar da var.
Düşük SES'li kişilerin acıya karşı duyarsız oldukları inancı, toplumsal ön yargılardan da kaynaklanıyor. Bu ön yargılar, düşük SES'li bireylerin yaşadığı zorlukları küçümsemeye ve onların ihtiyaçlarına karşı duyarsız kalınmasına yol açabiliyor.
Ön yargılar aslında sağlık hizmetleri erişiminde de eşitsizliklere neden oluyor ve düşük SES'li bireylerin sağlık sorunlarının yeterince ciddiye alınmamasına sebep olabiliyor.
Bilinmezlik devam ediyor.
Sosyoekonomik durumun düşüklüğünün daha da "güçlendirdiğine” dair bir kanı varken bunun yanı sıra laboratuvar ortamında da düşük SES’li kişilerin ağrıya daha az duyarlı oldukları görülüyor. Yani yüksek SES’li kişilerden daha az tedaviye ihtiyaç duyuyorlar.
Ancak bu ön yargıların klinik ortamlarda nasıl ortaya çıktığının araştırılması gerekiyor. Araştırmacılar, tıp literatüründe bu bulguların altında yaşam zorluğu ve ağrı hassasiyetine ilişkin stereotiplerin yattığını kesin olarak söylemiyor.
Araştırmadaki bilim insanlarının bir sonraki hedefi ise toplumsal ön yargıyı da bir kenara bırakarak bu durumun doktor muayenelerinde farklı tedavi kararlarını etkileyip etkilemediğini bulmak.
Hiç yorum yok
Fikirlerinizi bizimle yorumlarda paylaşabilirsiniz.